KİTAP YORUMU: UTANÇ – J.M. Coetzee

UTANC

Utanç 


Utanç

Yazar: J.M. Coetzee
Sayfa Sayısı: 271
Yayınevi: Can Yayınları

Puan: ★★★★☆


________________________________________

// IDEFIX // D&R //  GOODREADS // 1000KİTAP //

__________________________________________________________________

Özet:

Utanç, bir kız öğrencisiyle ilişkiye giren Profesör
David Lurie’nin düşüşünü anlatıyor. Okul yönetimince savunması
istenen David, kendini savunmadan, suçlamaları okumayı bile
reddederek hakkındaki iddiaların yer aldığı belgeleri imzalar.
Sadece okulu değil, o kenti de terk ederek kızı Lucy’nin
çiftliğine sığınır. Çiftlikteki yaşama koşullarına ve ırk ayrımının
yeni boyutlar aldığı bir topluma uyum sağlama yolunda inançsızca
sürdürdüğü çabaları, bir gün kızıyla birlikte uğradığı vahşi
bir saldırıyla kesintiye uğrar. 


Gece geç vakte kadar oturup bitirdim kitabı. Zaman bulunca da hemen aldım elime bilgisayarımı, bu beni gerçekten derinden etkileyen kitabı yazmaya başladım…

Kitabın ana bir karakteri David Lurie adında bir adam. Kendisi Cape Town’da yaşayan bir edebiyat profesörü; mürekkep yutmuş, sanatın her dalında iyi bir zevki olan tipler vardır ya, hah işte onlardan. Ama yazar gizli gizli, belki de apaçık şekilde, kitabın başında nasıl bir kişiliğe sahip olduğunun ipuçlarını sızdırıyor bize. Kötü biri değil, ama iyi biri olmaya da çalışmıyor. Yaşlılığı kabul etmeyen benliği kendisini hep başka kadınların kollarında bulmasına sebep oluyor. Ama yaşlandıkça da bu kadınların sayısı azalıyor, o da soluğu hayat kadınlarının yanında alıyor. Bir süre sonra, bildiği ve yaşadığı her şeyi değiştirecek o kızla tanışıyor: Melanie. Melanie, David’in verdiği Romantik Şiir dersini alan bir tiyatro öğrencisi. E, haliyle yaşı David’den oldukça küçük. David Melanie’den etkileniyor etkilenmesine ama Melanie’nin ona ilgisi aynı boyutta olmuyor.

Bir süre geçiyor ve ilk utanç yaşanıyor. Melanie ve David birlikte oluyorlar. Hoş, utanç bu ikilinin birlikte olduğu zaman mı söz konusu oluyor, yoksa bir süre sonra herkesin bundan haberi olduğu zaman mı, bilinmez. Herkes tarafından bilinmesiyle, ve kızın babasının şikayetiyle, okul komitesi toplanıyor ve David’den bir savunma isteniyor. David savunmasını yapmadan okuldan ayrılıyor. Bunun üstünde ne kadar düşünsem de, David’in neden bir savunma yapmadığını anlayamıyorum. Okulu sevmediği zaten aşikar, acaba bunu bir kaçış olarak mı gördü? Yahut, o da kendini suçlu buluyor muydu içten içe? Bu yüzden mi okulu gibi yaşadığı şehri de terk edip kırsala, kızının yanına gitti?

David’in kırsala gidip kızıyla ile geçirdiği ilk günlerde zamanı kızını anlamakla geçiyor. Kızı Lucy akıllı ve güzel olduğu kadar da yaşadığı çiftliğe aşık. David en çok da bu aşkını anlamıyor ama ilk başlar da çok da sorun etmiyor çünkü bu çiftliğe yerleşmek demek sorunlarından uzaklaşmak demek onun için. Hem orada bir hayvan barınağında iş de buluyor. Ama ne var ki, başını dinlemeye gittiği bu yer üç siyahinin evlerinin önlerine gelmesiyle cehennem oluyor.

Bu üç kaba adam zorla evlerine giriyor, David’i yaralayıp Lucy’ye tecavüz ediyorlar: ikinci utanç. Giderken arabasını da alıp kaçan bu üç adamı polise şikayet etme vakti geldiğinde, Lucy’nin isteği üzerine olayın sadece hırsızlık olduğunu söylüyorlar. David’in kızı hakkında anlayamadığı şeyler artıyor bununla birlikte. Bu arada, çiftliğe yardımcı olan Petrus’un o gün evde olmaması da David’in dikkatini çekiyor. Bundan sonrası iki taraf için de karanlık. Susmalar, sanki hiç olmamış gibi davranmalar hayatlarını daha da beter ediyor. David arada onunla konuşmak istiyor ama Lucy hep kaçıyor, Cape Town’a ya da Hollanda’ya taşınma tekliflerini reddediyor.

David zaman zaman Petrus’a olan şüphesini dillendirmeyi de unutmuyor. Ama Lucy’nin Petrus’a olan sonsuz güveni David’i hep “boş yere şüphelenen” insan pozisyonuna sokuyor. Ama bir gün Petrus’un evindeki bir partiye giden Lucy ve David, o üç adamın aralarında bulunan birini görüyor. David polisi aramayı teklif ediyor ama Lucy ilk olanları Petrus’dan dinlemek istediğini söylüyor. Petrus ise David’in şüphelerini daha da üstüne çekerek adamı tanımadığını söylüyor.

David, Lucy’nin inadını kıramayacağını düşünerek çiftliği terk ediyor. Cape Town’a dönüşü bana kalırsa bir günah arındırma onun için. İlk Melanie’nin babasıyla konuşan David sonunda da Melanie’yi görmeye gidiyor ama ona görünmeden uzaklaşıyor.

Gel gör ki, David Cape Town’a bir türlü alışamıyor. Bir gün Lucy’yle telefonda konuşurken sesindeki mutsuzluğu fark edince barınağın sahibesi ve arada bir ilişkiye girdiği Bev Shaw’ı arıyor. Kadın istediği cevabı ona vermiyor ama yine de bir şeylerin yolunda gitmediğini, “Olanları sana Lucy anlatmalı” diyerek belli ediyor. Bunun üzerine David yönünü tekrardan kızının yaşadığı kırsala doğru çeviriyor.

Geldiğinde öğrendiği şey şoke ediyor onu. Lucy “o günden” hamile. Ama David’i şaşırtan bir şey daha var. Lucy kız başına bu tehlikeli yerlerde yaşayamayacağını düşündüğü için tek yol olarak Petrus’un üçüncü eşi olmayı düşünüyor.

Kitap tamamen iyi bir noktadayken bir anda kendini kendine has utançlar silsilesi içinde bulan David Lurie’nin tragedyası hakkında. Hep kendini suçlayan babalıkta başarısız bir adamın, belki de, köpekler gibi “düşünceleri koklayabilmeyi” dileyen bir adamın tragedyası.

Coetzee, bir kitapta türlü utançları getiriyor karşımıza; ırk çatışmalarının utancı, bir adamın cinsel dürtülerinin utancı, tecavüzün utancı ve hatta tüm bunların yanında bir de köpeklere uygulanan eziyetlerin utancı. Yazar sanki “Bu kitabı unut unutabilirsen.” diyerek meydan okuyor okura. Ayrıca kendisini bir erkek yazar olarak, güçlü duran bir kadını bu kadar güzel bir dille anlattığı için tebrik etmek lazım. Utanç, herkesin kesinlikle en az bir kere okuması gereken bir kitap diyerek yazımı sonlandırıyorum.


Günün şarkısı: 

Ella Fitzgerald – Come Rain Or Come Shine

Leave a comment